30 Kasım 2014 Pazar

sen yitirilmiş olan daha başından...



Sen kollarıma asla gelmemiş sevgili,
sen yitirilmiş olan daha başından,
senin hangi şarkılar gider hoşuna
hiç öğrenemedim. Vaz geçtim ben seni
gelecek anın kabaran dalgaları içinde
tanımaya çabalamaktan. İçimdeki
tüm uçsuz bucaksız imgeler – – çok uzaktaki
derinliğine hissedilen peyzaj,
şehirler, kuleler, köprüler ve patikaların tahmin-
edimedik dönemeçleri
ve şu bir vakitler nabzı tanrıların hayatıyla atan
kudretli topraklar – -
tümü, beni her zaman atlatan seni
anlamlandırmak için içimden yükselirler.
Sen, sevgili, daima hasretle seyrettiğim
bahçelersin sen. Bir kır evinde
açık bir pencere – -, ve sen daha yeni
atmışsın adımını dışarı, dalgın düşünceli
karşılamak için beni. Rast gele geçtiğim sokaklar, – -
sen onlarda az önce yürümüş ve gözden kaybolmuşsun.
Ve bazen, bir dükkanda, aynalar hala sersemlemiş
olurlardı senin orada bulunmuş olmandan, irkilmiş
geri verirlerdi benim çok ani hayalimi.Kim bilir? belki de
aynı kuş yankılanıyordu içimizden ikimizin de
ayrı ayrı, dün akşam.
Rainer Maria Rilke

25 Kasım 2014 Salı

Aykut Kocaman


Çoçukluğumda Fenerbahçeli olmasına rağmen sevdiğim enden futbolculardan bir tanesidir Aykut Kocaman. Çakallıkları olsa da bu boktan futbol dünyasında diğerlerine göre yine efendi sayılabilecek bir karakteri olduğunu düşünüyorum. Tabi benim gibi ince bir sinsiliği de var oda gözden kaçmıyor. Aslında yapmamak gerekiyor ama dediğim gibi diğerleri ile kıyasladığımız zaman yinede iyidir.
Fakat benim Aykut Kocaman denilince aklıma bunların hiç birisi gelmez. Onun ne zaman ismi geçse benim tvye ilk çıkışım gelir. Şimdi burada sanki Acun Ilıcalı'ymışın gibi yazdım da sadece bir kere çıkmıştım zaten. Aykut Kocaman ismi geçtiği zaman, ne Fenerbahçeyi şampiyon yapmışlığı nede Konyaspora teknik direktör oluşu gelir. Aykut Kocaman denilince hala Babamın başı ağrıdığı zaman taktığı, Annenim örmüş olduğu, bizim evin demirbaşı gibi bir şey olan siyah -beyaz şapka ile Star tv de Aykut Kocaman İstanbulspor 'da oynarken benim arkada maymun gibi zıplayışım gelir. Maç sonu bir hevesle eve gelmiştim. '' Tv ye çıktım, tv ye çıktım''  diye eve girmiştim bir heyecanla. Spor haberleri başlayana kadar kapattırmamıştım Star tvyi. O arkada gözüktüğüm 3 saniyeyle büyük hava atmıştım mahallede. Tabi çoçuktum o zamanlar, şimdi o İstanbulsporum amk. Onlar yüzünden hem yıllar boyunca amatörde kaldık hemde polisten bir jop yemiştim. Böyle işte...

20 Kasım 2014 Perşembe

KAHROLDUK

Herhalde uzun zamandan beri bir maça bu kadar çok üzülmemiştik. Rakip daha baskılı ve etkili oynamasına rağmen kazanacağımız bir maçta. Maça kötü başladık ve çok baskı yedik. Sağ kanat olayını iyi çözmüşler ama başarılı olamadılar. Maçı dengeleyene kadar sürekli oradan gelmeye çalıştılar. Şu sağ beke bir türlü çare bulamadık. Takımda denenmeyen adam kalmadı ama bir türlü tutmadı. Ünal bildiğim kadarıyla iyileşti ve hazır. Hoca niye hala onu düşünmüyor, devşirme sağ beklerde ısrar ediyor anlamış değilim. Furkanla, Ersinle olacak iş değil. Bu haftaki maçta mutlaka Ünal ile başlaması gerekiyor. Kenar beklerinde Ünal ve İlkeri izlemeyi özledik. Emrehan harika bir maç çıkardı. Çıkardığı topları o bile hatırlamıyordur. Golü bile çıkartıyordu ama kısmet değilmiş.
Bu maçta hocanın bariz hatası olduğunu düşünüyorum. Samet muhteşem bir gol atmış, takımı ileri çıkartan adam oyundan çıkıyor. Skor avantajı elinde, rakip tüm hatlarıyla baskıda ve defansında açıklar veriyor. Ümit çıkıp, yerine İlhan gireceğine Samet çıkıyor. Samet, İlhan ve Feridun sahada kalmış olsa ağır Trabzon defansı bu oyuncuları tutamayacak ve daha da farklı olacak skor. Birde şu penaltıları neden Samet atmaz bu takımda anlamıyorum. Resmen bu sene kabusumuz oldu penaltılar.
Çok önemli bir galibiyet olacaktı ama sonunu getiremedik. Hem puan olarak hemde moral olarak. Ne kadar ekmek o kadar köfte diye bir tabir vardır. Bu takımdan çok fazla şey beklemek zaten hayalcılık olur. Oynadığımız rakibin en vasat oyuncusu, bizim en iyi oyuncumuzdan daha fazla para alıyor. Gerçi bizimkiler pek para alamıyor ama neyse.

ALT YAPI

Alt yapıda bu sene işler U - 19 hariç kötü gidiyor. Tabi Elit lige geçip daha güçlü takımlarla mücadele etmemizin etkenide var ama bu kötü gidişata mani değil. Özellikle U - 14 ve U - 15 kategorilerinde çok kötü bir görüntü göze çarpıyor. U - 19 geçen seneden zaten belli çizgisi var. Oradan şu anda A takım seviyesinde 3 - 4 oyuncumuz var fakat alt gruplara bir an önce önlem almak gerekiyor. Artık yeni bir yapılanmamı olur yoksa başka bir olaymı bilemiyorum.
Birde bu amatör takımların Bayrampaşa'nın Elit ligde olması dolasıyla başka sahalarda oynama olayı var. Kim ne derse desin bu ilçede öncelik Bayrampaşa Spor Kulübüne aittir. Sonra amatör kulüpler gelir. Biz onlara göre değil onlar bize göre hareket etmek zorunda. Saha bulunamamasının sorumlusu Bayrampaşa Spor Kulübü değil her önüne gelene amatör kulüp kurma izni verenlerdir. Elbetteki ilçede gençlerimiz spor ile ilgilensin bunu kim istemez ama amatör kulüp ile ilçenin tek profesyonel kulübünü bir tutamazsınız. Bayrampaşa'da çoğu kişinin bile farkında olmadığı Demirspor, Beşiktaş ile Arda Turan tesislerinde kendi kafasına göre alt yapı seçmesi yapamaz. Beşiktaş çok seçme yapmak istiyorsa gider kendi tesislerinde yapar. Bütün amatör kulüpler toplanıp Bayrampaşa Spor Kulübünü şikayet edemez belediyeye. Cemil Kara gibi bir adamı harcayamaz. O gelmeden önce bu takımın alt yapısınıda biliyorduk. Her hafta 7 - 8 gol yiyen takım şu anda Elit ligde mücadele ediyor. Ben onun hakkında böyle yazdıkça beni onun adamı olmakla suçlayanlar var. Benim o adamdan ne menfaatim nede bir çıkarım var. Bir kere bile telefonla görüşmüşlüğüm yoktur. Maç günleri karşılaşırsak karşılaşırız onun haricinde ortak hiç bir noktamız yok. O adamın bu kadar işinden sonra hala onu kötülemek hainlikten başka bir olay değildir. Zaten yıllardan beri bu böyledir. Burada düşmanı dışarıda aramayacaksın, içindedir çünkü.

1 Kasım 2014 Cumartesi

bi gün öylece oturursun...

Bir gün öyle hiç amaçsız oturursun. 5 dakika sonra ne olacak, ne yaşayacaksın bilmeden. O anda aklında bu hafta şu maçı kazanmalıyız, ikizler nasıl oynayacak, Yahya'nın gol atması lazım falan geçer. Aklına kulübün borcu takılır, bir küfür edersin. Sonra '' siktir et bolum, zaman her şeyi düzeltir, bak hava mis gibi. Tatlı tatlı esiyor, yayıla yayıla otur '' dersin, 3 saniye sonra kalbine tornavida yiyeceğini bilmeden. ( gerçi herhangi bir yerime hiç yemedim ama dayım yemiş, çok acıtıyormuş oradan biliyorum )
Kafanı bir çevirirsin, sanki dünyada her şey durmuş, herkes bu ana hazırlanmış. Yaşananların hepsinin senin için kurgulandığını düşünürsün. Önünden geçen Doğan görünümlü Şahin durmuş, teyipte artık kaçıncı defa başa sarıp dinlediğini şöföründe bilmediği Müslüm babanın '' hasret rüzgarları '' şarkısı birden kesilmiş, köşedeki torbacı piçler tam malı verirken eli havada kalmış, bir yerlerden patlama sesi gelirken her şey birden kesilmiş olur.
Bir anda onunla göz göze gelirsin, aranda 30 metre olmasına rağmen. Onun o mavi gözlerini, sana deli gibi baktığını görürsün o mesafeden. Nasıl gözüktüğünü sorma işte, görürsün o anda, mesafenin önemi yoktur. Hala o gözler aynıdır. Zaten gözler hiç değişmez. Ya sana sevgi ile bakarlar, yada nefretle. Fakat bu sefer farklıdır. Sana acıma duygusuyla bakalar.
Yanında kocası vardır. O göz göze bakışarak gelinen mesafe dünyanın en uzun yolu olarak gelir sana. O mesafeden bir türlü bitmez. İşte o anda neleri kaçırdığını anlarsın. Hayatta tek pişmanlığını tadarsın. Seni seven bir insanı, saçma salak bir şey yüzünden bırakıp gitmenin cezasını çekersin.
Yanına yaklaşır, sen hala mal gibi oturursun ve gözlerinin içine bakarsın. O kafasını bir kaç saniyeliğine başka tarafa çevirir. Sen hala mal gibi bakarsın. Kafasını tekrar çevirdiğinde öyle bir bakış atarki, sana '' amına koyduğumun salağı, bak ne oldu şimdi gördünmü, ben seninle herşeye vardım. Sadece bir gel demene razıydım ama sen o ufak boktan kelimeyi düşünmedin bile. Aklın sikindeydi, kendini hiç olmayacağın bir yerde görüyordun ve hiç orada olmadın. Şimdi sikik gibi kal olduğun yerde, birisi seni kendine getirene kadar arkamdan bak '' dediğini hissedersin. Gerçi büyük ihtimal o küfürleri etmiyordur ama neyse.
Ve öylede olur. O kocasıyla gider. Gayet mutlu bir şekilde yürür ki hep mutlu olsun. Sen öylece arkadan bakıp durursun. Ta ki arkadaşın seni dürtüp, ''
''ne oldu abi, bir şeymi oldu bembeyaz olmuşsun, bir şeymi oldu ''
diyene kadar.
O an kendine gelirsin..
'' ben ne yaptın ''
diye, ama her şey için çok geçtir.
Salak salak gülümsersin, bir açıklaması yoktur.
'' onu gördüm dersin'', ''
''o kim abi ''
der karşındaki
'' boşver ''
dersin. Sonra içine öyle bir şey oturur ki tarifi olmaz. Hani '' Issız Adam '' filminde Alper salağı, dişlerini fırçalarken düşen bardaktan Ada'nın saç tokasını bulur ya ondan sonra boka batar senden öyle olursun.
Bana göre senin karşındakini sevmen hiç bir şeyi değiştirmez. Önemli olan onun seni sevmesidir. Gerçi birisinin seni sevdiğinden emin olmak zor bir olaydır ama anlarsın. Salak değilsindir herhalde. Gözlerinden anlarsın, gözler yalan söylemez. Elini tutuşundan anlarsın, o parmaklar birbirine mengene gibi geçer. Elini tuttuğu zaman ufak bir omuz hareketiyle yanına yaklaşır. Kafasını omzuna dayar. Arabadan inerken, dünyanın en güzel öpücüğünü yanağına kondurur, bunlardan anlarsın. En basiti bunlardır. Yada ne bileyim anlaman gerekir, öküz değilsindir herhalde.
Gerçi ben bunları yazdığıma göre öküzüm, anlamamışım...